Bazı sabahlar uyandığımda bir an önce kendimi dışarı atmak istiyorum. Evde kalmaya tahammül edemiyorum. Kendimi çimenlere bırakmak istiyorum. Alelacele çantamı ve bisikletimi hazırlıyorum. Yüzümü zaten yıkamam; banyodan banyoya su görür ancak. Gözümdeki çapakla çıkıyorum yola. Daha su bile içmedim.
O gün Yoğurtçu Parkı’na sürdüm. Kahvaltı mı yapsam, yoksa bir şeyler mi atıştırsam acaba? Bira içmeye ne zaman başlayacağım? Bunları düşünürken yol tıkandı. Baktım, ters yön bomboş. Kırdım direksiyonu. Yüzümde serin rüzgar, veriyorum pedala.
Ansızın önümde, elinde en az beş paket 30’lu yumurta taşıyan bir adam belirdi. Fren yapamadım, dümdüz girdim yumurtalara. O kadar yumuşak bir çarpışma oldu ki, “Arabaların hava yastığını yumurtadan yapsalar nasıl olur acaba?” diye düşündüm. Yüzümüz gözümüz yumurtaya bulandı. Çarptığım adamın çenesinden yumurta akı akıyordu.
Binbir türlü özür diledim. İyi dövmediler ama yumurtaların parasını aldılar. Para vermek ağrıma gitti yalnız. Ben daha kazanın şokunu yaşarken benden para istediler. Mahcubiyetim, parayı verince bitti. Sonuçta parası neyse verdik.
İlk Yorumu Siz Yapın